Kırım Hanlığı

KIRIM HANLIĞI

Altın Ordu Devleti’nde yaşanan iç kargaşalar, taht kavgaları devletin zayıflamasına, pek çok prensin ülkenin çeşitli bölgelerinde kontrolü ele geçirmesine ve kendilerini Altın Ordu tahtının gerçek varisi görmelerine yol açmıştır. Kırım’da hükümranlığını ilan eden ise Gıyaseddin ve oğlu Hacı Giray olmuştur ve bölgedeki güçlü devletlerden olan Kırım Hanlığı kurulmuştur.

Belirtmek gerekir ki bu dönemde Altın Ordu gücünü tamamen kaybetmiş değildir ve bölgedeki ana aktörlerden biri konumunda bulunmaktadır. Bu nedenle Kırım Hanlığı ittifak arayışına girmiş ve bölgedeki asıl tehdit olan Altın Orduya karşı Moskova ile işbirliği yapmıştır.

Kırım tarafından yapılan bir diğer hamle de Altın Ordu’ya bağlı bulunan büyük kabilelerin Kırım safına geçirilmesi hamlesidir ki daha sonra Hanlık politikalarında ve han seçimlerinde bu kabilelerin büyük etkisi olacaktır.

Hacı Giray’ın ani ölümü Kırım Hanlığı içerisinde taht kavgalarına neden olmuş, ülke içerisindeki kabileler, ticaretle uğraşan Cenevizliler ve dış kuvvetlerin etkileri han seçiminde belirleyici unsurları oluşturmuşlardır. Taht adaylarından Nurdevlet Altın Ordu’nun desteğini kazanmış, rakibi Mengli Giray ise Osmanlı’ya sadakatini sunmuş ve güçlü Osmanlı’nın desteği ile han seçilmiş böylece Kırım Osmanlı’nın himayesine girmiştir. Bundan sonra hanlık iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde büyük oranda Osmanlı’nın etkisinde kalmıştır.

Osmanlı ile birlikte Doğu’da İran, Batı’da ise Avrupa seferlerine katılmış bu seferlerde zaferler elde etmiş, büyük ekonomik zenginlikler kazanmış ve parlak günler yaşamıştır. Zaman zaman Moskova üzerine seferler düzenlemiş bu seferlerden büyük ekonomik ve siyasi kazançlar elde etmiştir. Ancak Osmanlı’nın zayıflaması ve Rusya’nın yükselişi Kırım Hanlığı’nın çıkarlarına ters düşmüş ve hanlık da dönemin şartlarına uyum gösteremeyerek zayıflamış ve en sonunda Rusya tarafından ilhak edilmiştir. Bu olaydan sonra Kırım Tatar’ları yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır ve 1783 senesinden itibaren Osmanlı toprakları başta olmak üzerine dünyanın çeşitli yerlerine (Örn:Brezilya dahil olmak üzerine) kesintisiz bir şekilde bazen büyük miktarlarda bazen de küçük gruplar halinde göç etmek zorunda kalmışlardır.

Kırım Hanlığı bazılarının iddia ettiği gibi medeni komşularına baskınlar düzenleyip, yağmalayan yarı vahşi bir organizasyon değil tam aksine Doğu Avrupa tarihinin önemli devlet teşkilatlarından birisidir.

Hanlık merkezi ve güçlü bir hükümete sahiptir. Aslen gücü elinde bulunduranlar kabilelerdir. Bu kabileler han seçiminde belirleyici olmuşlar, kurultay meclisinde hana danışmanlık etmişler ve politikalara etki direkt edebilmişlerdir.Büyük toprakları ellerinde bulundurmaları ve seferlerden alınan paylarla ekonomik bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.

Han seçimi büyük oranda eski geleneklere tabidir ve ailenin en büyük üyesinin han olması durumları gözükmekle birlikte Kırım’ın içerisinde bulunduğu siyasi durumlara göre zaman zaman bu gelenek terkedilmiştir.Hanlar ekonomik kazanç olarak topraklarından vergi toplama, akınlardan elde edilen ganimet ve Osmanlı’dan yapılan hizmetler için alınan paralarla ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir.

Hukuk büyük oranda İslam hukuna dayandırılmıştır ve İslam hukuku ile birlikte Tatarlar eski ananelerini de uygulamışlar yani bir taraftan da örfi hukuk uygulanmıştır.

Kırım Hanlığı’nın medeniyet açısından da uygar kabul edilen komşuları ile arasında büyük farklar yoktur. Kent yaşamı en az onlarınki kadar gelişmiştir ve şehirlerinde dönemin pek çok ünlü sanatçısı, din alimi ve siyasetçileri yetişmişlerdir.

KIRIM HANLIĞI VE RUSYA İLE İLİŞKİLERİ  

Kırım Hanlığı ve Moskova arasındaki ilişkiler daha hanlık kurulurken başlamıştır.Bölgedeki büyük güç ve hem Kırım hem de Moskova Knezliği için asıl tehdit olan Altın Ordu’ya karşı aynı safta yer almışlardır.

İki devlet açısından bir başka durum da Altın Ordu’nun mirasçılığıdır.Kırım Hanlığı ortaya çıkarken kendisini bütün Altın Ordu’nun ve kontrol ettği bölgelerin geleneksel ve hukuki mirasçısı olarak görmüş ve bu yönde hareket etmeye başlamıştır.On altıncı yüzyılda Moskof büyük prensleri(ve sonra da çarları) bu Altın Ordu geleneklerinin hukuki mirası hakkında benzer iddialarda bulunmuşlardır.

Kırım’ın Osmanlı himayesine girmesi ile birlikte hanlık ve Ruslar arasındaki ilişki hanlık lehine gelişmeye başlamıştır.Kırımlılar hem büyük bir gücün desteğini arkalarına almışlardır hem de sahip oldukları askeri güçle zaman zaman Rusları zor durumda bırakan akınlar düzenlemişlerdir.1514 yılında tahta çıkan I.Mehmed Giray, 1521’de Moskova’yı kuşatmış ve Rusları haraca bağlamıştır.Bunun üzerine bütün bölgeyi kendi hakimiyeti altına almak istemiş ve başarılı seferler düzenlemiş ancak öldürülmüş ve tam başarıya ulaşmamıştır.

Bu noktada Kırım-Osmanlı ilişkilerine geri dönmek gerekir ki Osmanlı Kırım Hanlığı’nın fazla güçlenmesini ve kendi başına hareket etmesini istemez, zaten kuzeydeki Ruslar bu dönemde yeterince güçlü değildir.Kuzey’de güçlü bir Kırım, Karadeniz’e, dolayısı ile Osmanlı hakimiyetine karşı bir tehdittir.Bu durum bize Kırım ile Osmanlı arasında gizli bir rekabetin mevcudiyetini göstermektedir.Bu rekabetten de en çok Ruslar yararlanmıştır.Çünkü Kırım’ın güçlenmemesi, Rusların zaman içerisinde gelişerek bölgenin hakimi olması sonucunu beraberinde getirmiştir.

Kırım Rus ilişkilerinde bu erken dönem Rusların Osmanlı ve Tatarlarla yarışacak kadar askeri, ekonomik ve siyasi olarak güçlü olmaması nedeni ile denge siyasetini takip etmelerini zorunlu kılmıştır.Ancak ııı. İvan’la birlikte Moskova’nın gelişme ve yayılma sürecine girmesi Kırım Hanlığı’nın aleyhine durumlar ortaya çıkarmıştır.

Belirtmek gereki ki Kırım bu dönemde halen gücünü korumaktadır.1571 yılında Rusya üzerine yapılan seferde Moskova’nın varoşlarına kadar gidilip, şehrin büyük bir kısmının yakılması da bu dönemin olaylarındandır.

Değişmeye başlayan dengeler Büyük Petro’nun Rus Çarı olması ile birlikte zirveye adım adım ilerlemiştir.Petro Rusya’yı modernleştirmiş Batı askeri teknolojisini kullanmaya başlamış, ekonomik gelişimi sağlamak için sanayiye öncelik vermiş ve Rusya’yı Batılı güçler seviyesine çıkarmaya çalışmıştır.Diğer taraftan Osmanlı Batı seferlerinde başarısızlığa uğramaya başlamış, dolayısı ile Kırım Hanlarının gelirleri azalmış ve güçlenen kuzey karşısında zayıflamaya başlamışlardır.

Rusya açısından Batı ile irtibatın ve yarışın bir ayağını da sıcak denizlere inmek oluşturmuştur ve bu çerçevede Petro’nun hedefi Azak Denizi’dir.Yapılan seferler sonucunda 1696 yılında Azak Rusların eline geçmiş ve Kırım tarihi açısından bir dönüm noktası daha oluşmuştur.Çünkü bu tarihten sonra Ruslarla baş edemeyeceğini anlayan Kırım, Osmanlı’ya daha da bağımlı hale gelmiş ve gelirleri azalan hanlar kabile reislerinin ve Osmanlı’nın neredeyse tamamen hakimiyetine girmişlerdir.

Azak Kalesi’nin işgali ile birlikte Ruslar gözlerini direk Kırım’a dikmişlerdir.1736 yılında Ruslar Kırım’a girmiş ve yarımadayı baştan başa yakıp yıkmışlardır.Ve sonunda 1768-1774 savaşının Rusların galibiyeti ile sonuçlanmasının ardından Osmanlı Kırım’ın bağımsızlığını tanımıştır.

Bu süreçte Ruslar Kırım’daki üst tabaka ile yönetimde etkin rol oynayan kabile liderleri ile Kuzey bozkırlarında yaşayan Nogaylar ile ve hatta hanlık için mücadele eden Şahin Giray ile ilişkiler geliştirmişler ve Kırım’daki Rus taraftarlarının sayısını arttırmışlardır.Böylece Kırım’ın yaşadığı iç karışıklar sonucu da 1783 yılında Kırım’ı resmen ilhak etmişlerdir.

KIRIM HANLIĞININ RUSYA’YA ETKİLERİ 

İlk olarak bölgedeki Kırım Hanlığı’nın varlığı ve Osmanlı desteği Altın Ordu Devleti’nin sonunu getirmiş ve Moskova Prensliğinin gelişmesi için görece uygun ortamı hazırlamıştır.Tarihlere bakarsak da Moskova Knezliğinin bağımsızlığını kazanması ve bölgede bir güç olarak yükselişe geçmesi Altın Ordu Devleti’nin dışarıdan gelen bu etki ile zayıflaması paralelllik içermiştir.

Kırım Hanlığı ve Osmanlı desteğinin Moskova’ya diğer etkisi de Osmanlı’nın siyaset gereği Doğu’da İran’a, Batı’da Avrupa’ya odaklanmasıdır. Kırım Hanlarını da bu siyaset çerçevesinde sınırlamış, ilginin Moskova üzerine çekilmesine engel olmuş ve Rusya’nın da izlediği denge politikası ile ülke yavaş yavaş ve emin adımlarla gelişme şansı yakalamıştır.

Kırım Hanlığı’nın bölgede görece güçlü olması Karadeniz’in kuzeyini elinde bulundurması Rusya’yı etkileyen bir başka unsurdur. Kırım Hanlığı Karadeniz’in tam anlamı ile Osmanlı kontrolünde olmasını sağlamıştır. Bu da Rusların nehir ticaretinden tam kapasite ile yararlanamamalarını beraberinde getirmiştir.Üç önemli Rus nehrinden Don ve Dinyeper’in ağızları hanlığın elinde bulunuyordu.Ruslar, hanlığı ellerine geçirinceye kadar yetişdikleri buğdayı yabancı alıcıya ulaştıramamışlardır.Dolayısı ile Rusya ekonomik olarak gelişmesini Avrupa ülkelerine göre daha geç bir zamanda yaşamıştır. Ayrıca Kırım Hanlığı’nın tarihte oynadığı bu rol Rusya’nın Batı ile temas kurmasını, Batı sistemine eklemlenmesine, Rusya’nın Avrupa devletler sistemine dahil olmasını geciktirmiştir ve Rusya’nın uzun yıllar boyunca bir kara devleti olmasına sebep olmuştur.

Şunu da atlamamak gerekir ki Rusya ticaretini geliştirmek için ekstra çabalara girişmiştir.Bu dönemde Moskova ekonomik olarak gelişmek için Sibirya’da kürk üretmiş ve Avrupa’ya ihraç etmeye başlamıştır.Kazan ve Astrahan’ı da ele geçirmesi ile İngilizleri Asya’dan Kafkasya ve Moskova üzerinden yeni bir baharat ve ipek yolu oluşturmak için ikna çabalarına girişmiştir.

Kırım Hanlığı’nın kuzeyde bulunan bozkırlara akınlar yapması, Rusya’nın diğer bölgelerine göre daha elverişli iklim koşullarına sahip olan bu bölgenin iskanını zorlaştırmıştır ve Rusya’nın en büyük ekonomik güçlerinden biri olan tarım sektörünün bölgede yeterince gelişmemesine neden olmuştur. Rusya’nın dönem boyunca sürekli artan nüfusunu da göz önüne alırsak, bozkırda tarım yapılması Rusya için hayati öneme sahip olmuştur.Ancak bölge kontrol altına alınıncaya kadar Ruslar daha fakir topraklara umut bağlamışlardır.Fakir topraklarda tarım yapmaya çalışan Rusya’da yoğun insan gücüne talep olmuş, bu durum serflik kurumunun derinleşmesine ve insanların soyluların ve devletin elinde köle olmasına ve bu kurumun sonrasında Rusya’ya olan etkilerine dolaylı etkisi vardır.

Güney’de Kırım Hanlığı’nın, Batı’da güçlü Polonya ve Litvanya’nın bulunması Moskova’nın sınırlarını Doğu’ya, Sibirya’ya doğru genişletmesinin önünü açmıştır. Serflik sisteminin ve Sibirya da çalışmanın getirdiği yaşam zorluklarından kaçmak isteyen köylüler ise bozkırlara yerleşmiş dolayısı ile ya Kırım Tatarları tarafından esir alınıp satılmış ya da Ukrayna bölgesinde yaşayan Kosaklara katılmışlar ve hayatlarını yağma ile devam ettirmişlerdir.

Kırım Hanlığı’nın Rus Çarlığı’na kurumsal etkisi ise Kurultay adı verilen meclisin Rus asilzadeleri tarafından da kendi devletlerinde uygulanmasını istemeleridir.Kurultay han seçimlerinde ve karar alma aşamasında önemli bir kurumdur, kurumun üyeleri soylu ailelerin önde gelen kişileridir, bu kurul Cengiz İmparatorluğundan kalmadır ve benzer şekilde Kazan ve Kırım Hanlıklarında da uygulanmıştır.[9]

Kırım Hanlığı’ndaki en büyük kabileler olan Şirin, Argın, Barın, Kıpçak kabileleri büyük toprakları kontrol ediyorlar, han seçimlerinde ve politikalarda etkin rol oynuyorlardı.Bu kabilelerin güçleri topraklarından, seferlerde elde ettikleri kazançlardan, kabilenin büyüklüğünden geliyordu.Yani Kırım yönetimi tam anlamı ile merkezi bir yönetim olmamıştır.

Rus asilzadeleri de Rus devletinde aynı Kırım Hanlığında olduğu şekilde gücün asilzadeler ve çar tarafından paylaşılmasını istemişlerdir.Rus boyarlarının önünde olan bu örnek Rus prensleri ve daha sonrasında çarları ile mücadelelere girmelerine neden olmuştur.Yönetici kesimi gücü tamamen kendisinde toplamak istemiş asilzadeler ise tam tersine gücün paylaşmasını ve çarı kontrol altında tutulmasını istemişlerdir.Bu mücadele Moskova knezliğinden başlamış, Korkunç İvan ile zirveye ulaşmıştır ve daha sonrasında gelen bütün çarlar da Rus asilzadelerle ciddi anlamda mücadele etmişler, bu kişilerin tasfiyesi için uğraşmışlar ve hatta boyarların yerine kendilerine bağlı asilzadeler oluşturmaya kadar gitmişlerdir ancak bu mücadele çarlığın yıkılışına kadar devam etmiştir.

Rusya’nın Kırım Hanlığı üzerinde uyguladığı iç destek bulma politikası da Rusya’nın günümüze kadar uyguladığı temel politikalardan biri olagelmiştir.Kırım Hanlığı’nın dağılma sürecinde Rusya kuzey bozkırlarında yaşayan Nogaylarla anlaşmış ve onları kendi yanlarına çekmiştir ardından yine Kırım kabileleri ile anlaşma sürecine gitmiş ve Osmanlı’dan bağımsız bir devlet kurmaları yönünde onları teşvik etmiş ve cesaretlendirmişlerdir.Dahası Kırım’ın son hanı olan Şahin Giray da Ruslar tarafından etki altına alınmış ve bağımsız Kırım devletinin kurulmasında yerel destek sağlanmış sonrasında da Şahin Giray desteklenerek büyük oranda Kırım’da kukla bir yönetim oluşturulmuş ve Kırım kontrol altına alınmıştır.

Bu politikaların neredeyse birebir aynılarını Sovyet yönetimi Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde uygulamış ve Doğu Avrupa’da pek çok ülkede iç komünist destek bularak kukla yönetimler kurma yoluna gitmiştir. Günümüzde de Rusya Ukrayna içerisindeki yerel destekçileri(belirtmek gerekir ki Ukrayna’da Rusya’yı destekleyenlerin çoğu etnik olarak Rus’tur) ile birlikte Ukrayna’da yaşanan gelişmelerin ve şiddet olaylarının arkasındadır.

Kırım Hanlığı’nın Rusya üzerindeki etnik etkisi de uzun süre boyunca hissedilmiştir. Asırlar boyunca bağımsız bir şekilde ya da Müslüman devletlerin himayesinde yaşamış olan Kırım halkı Rusya devletinin kontrolü altına girdikten sonra göç etmeye başlamıştır.Rusya tarafından baskı altında bulunan Kırım Tatarları asimilasyon politikalarına maruz kalmış, özgür bir şekilde dinlerini yaşamaları engellenmiş (belirtmek gerekir ki Katerina’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardından daha önce Müslümanlara karşı uygulanan politikalar zorla vaftiz etme ve idam etmeye kadar uzanan sert politikalara nazaran daha yumuşaktır.) ancak bütün bunlara rağmen milli kimliklerini unutmamış ve bağımsız bir devlet kurma, hiç değilse özgürce yaşayabilecekleri bir devletin çatısı altında yaşama istekleri peşinde koşmuşlardır.Sonuç olarak Kırım’da kalanlar zaman zaman diğer Müslüman devletlerle(Türkiye) işbirliği yapmak istemişler karşılık olarak da Rusların, Kırım Tatarlarının sahip oldukları bu tarihsel yakınlık nedeni ile yüzlerce belki de binlerce yıl Kırım yarımadasında yaşamış olan insanları yurtlarından etme politikalarına maruz kalmışlardır.

İlk önce 1783 yılında ilhaktan hemen sonra Rus soyluları(Kırım’da toprak elde etmek için) ve devleti Tatarlar üzerinde baskı politikaları uygulamışlardır ve insanların göç etmesine sebep olmuşlardır. Ardından yine Sovyet zamanında 44 sürgünü gerçekleşmiştir ve günümüzde de Kırım’da yaşayan Tatarlara karşı aynı baskı politikaları izlenmektedir.

 
 
Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol